ADEM ÖRENGÜL

Devlet tutukladıysa suçu vardır algısı bitiyor mu?

ADEM ÖRENGÜL

Değerli okurlarım,

İngiltere’de yayın yapan The Economist dergisi, Türkiye’de barış süreci umutlarının yeniden belirdiği bir dönemde, hükümetin siyasi rakiplerini yargı yoluyla saf dışı bırakmaya çalıştığını öne sürdü. Muhalif belediye başkanlarının tutuklanmalarına dikkat çeken analizde, “sandıkla yenemediğini mahkeme salonlarında yenmeye çalışıyor” ifadesine yer verildi. The Economist, Batı’nın sessizliğine de tepki gösterdi.

Derginin 2025 Temmuz tarihli analizinde, özellikle CHP’li belediye başkanlarının tutuklanmaları ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun yolsuzluk suçlamasıyla gözaltına alınması gibi olaylara dayandırılan eleştiriler öne çıkıyor. Hükümet’in sandıkta yenemediği muhalefeti mahkeme salonlarında susturmaya çalıştığı öne sürülüyor ve Batı’nın bu duruma sessiz kalması da eleştiriliyor.

"Devlet tutukladıysa bir suçu vardır" algısına gelince, bu yaklaşımın Türkiye’deki mevcut siyasi ve toplumsal dinamikler çerçevesinde tamamen ortadan kalktığını söylemek zor. Bu algı, Türkiye’de uzun süredir var olan ve özellikle otoriter eğilimlerin yükseldiği dönemlerde güçlenen bir toplumsal ve siyasi refleks olarak karşımıza çıkıyor.

Tarihsel olarak devletin yargı süreçlerine olan güven, özellikle güvenlik odaklı politikalarda —örneğin terörle mücadele dönemlerinde— ve resmi söylemin güçlü olduğu zamanlarda bu algıyı beslemiştir. 1980’ler ve 1990’larda, yargı süreçleri genellikle devlet güvenliği ekseninde şekillenmiş ve kamuoyunda “devlet haklıdır” düşüncesi yerleşmiştir.

2000’li yıllarda AKP’nin ilk döneminde bu algı bir miktar zayıflamışsa da, 2016’daki darbe girişimi sonrası uygulanan Olağanüstü Hal (OHAL), kitlesel gözaltılar ve yargılamalarla bu refleks yeniden güç kazanmıştır.

Bugün ise hükümet, özellikle muhalif isimleri ya da siyasi rakipleri gözaltına aldığında sıklıkla “terörle bağlantı” veya “yolsuzluk” gibi suçlamalar öne sürüyor. Bu da kamuoyunda bir meşruiyet zemini oluşturuyor. Medyanın büyük ölçüde hükümet kontrolünde olması, bu suçlamaların sorgulanmadan geniş kitlelere ulaşmasını sağlıyor. Ancak yargının bağımsızlığına dair soru işaretleri, bu algıyı hem güçlendiriyor hem de zayıflatıyor. Hükümete yakın kesimler yargı kararlarını “haklı” olarak görürken, muhalif kesimler bu kararları siyasi olarak değerlendiriyor.

The Economist’in analizi, yargının siyasi rakipleri susturmak için kullanıldığı iddiasını güçlendiriyor. Özellikle İmamoğlu’nun yolsuzluk suçlamasıyla tutuklanması ve diğer CHP’li belediye başkanlarının gözaltına alınması, bu algının sorgulanmasına yol açıyor. Dergi, bu olayları hükümetin muhalefeti sandıkta yenemediği için yargıyı bir araç olarak kullandığı şeklinde yorumluyor.

Bu iddialar uluslararası basında ve muhalif kesimlerde yankı bulurken, hükümet cephesi tarafından “dış güçlerin algı operasyonu” olarak reddediliyor.

Sonuç olarak, “Devlet tutukladıysa bir suçu vardır” algısı Türkiye’de hâlâ varlığını sürdürüyor. Ancak özellikle muhalif kesimlerde ve uluslararası kamuoyunda bu algı ciddi şekilde inandırıcılığını kaybediyor. The Economist’in iddiaları, bu sorgulamanın bir yansıması olarak değerlendirilebilir. Hükümetin bu tür eleştirilere “dış güçlerin operasyonu” şeklinde yanıt vermesi, algıyı savunan kesimlerde etkili olsa da, muhalif seçmenler ve uluslararası toplum nezdinde bu söylem inandırıcılığını yitirmiştir.

 

Yazarın Diğer Yazıları