
Tutumluluk ve sehpa meselesi
MESUT NÖBETÇİGİL
Hafta sonu, hocamla serin bir yerde oturup çaylarımızı yudumlarken tutumluluk üzerine sohbet ettik. Onu dinlemek her zaman keyif vermiştir bana. Söz başladı, derinleşti, bir noktadan sonra sade bir anlatımla içimize işledi:
“Cimri, müsrif, cömert ve tutumlu… Bu sözcükleri benden daha iyi anlatacak çok kişi vardır elbette. Ama ben, tutumluluk denince hep annemi hatırlarım,” dedi.
Yoksul muyduk? Yoksa bugünkü deyimle “dar gelirli” mi? Karar veremediğini söyledi. Ama ne olursak olalım, annesi sayesinde yoksulluğu hiç hissetmemişler. “Muhtaçlık” yaşamamışlar. Çünkü annesi tasarrufun anlamını hayatın içinden, pratik örneklerle öğretmiş.
“Yağın gözesini mi görmek istiyorsun?” diye sorması mesela…
“Yağın gözesi,” haşil yemeğinin ortasında biriken tereyağı. Onu net görmek için karanlıkta gaz lambasının fitilini uzatmak gerekir. Ama fitil uzarsa gaz yağı daha çok harcanır. Bu da israf demektir. Bu yüzden annesi, o küçük lambanın bile ne kadar yakıldığını takip eder, gereksiz bir aydınlatma olduğunda bu soruyu sorarmış. Aynı bilinç, elektrikle tanıştıkları dönemde de devam etmiş. Oda aydınlıkken birimiz ışığı yaksa, hemen uyarırmış: “Yağın gözesini mi görmek istiyorsunuz?”
Bu uyarılar çocuklukta sadece küçük bir alışkanlık gibi görünse de, yıllar içinde karaktere işleyen bir tutumluluk bilincine dönüşmüş. Su, giysi, yiyecek, eğlence, kâğıt… Hayatın her alanında tasarruf etmeyi öğrenmişler. Borçsuz yaşamışlar. Kimseye muhtaç olmadan, başlarını dik tutmuşlar. Ve bu da aslında onların ‘itibar eğitimi’ olmuş.
Hocam anlatırken, benim aklım birden salonun ortasında duran o eski kare sehpaya gitti.
Eve gelen dostlarım kaç kez söyledi:
“Bu sehpa çok eskimiş, at gitsin!”
“Hem büyük salonda yer açılır,” diye de devam ettiler.
Aklımda sehpa filan yokken, birden dert oldu bana.
Sehpa eskimişti evet. Ayakları gevşemişti, ben tamir etmiştim. Boyası kalkmıştı, yapı marketlere gidip kendi ellerimle cila alıp yenilemiştim. Kaç kez ayağımı çarpmıştım ona… Vazo kırılmıştı, biblo düşmüştü. Kaç kez tozunu almıştım, kaç taşınmama eşlik etmişti. Üzerinde bardak unutunca iz bile çıkmıştı.
Şimdi düşünüyorum…
Gerçekten o sehpayı mı atamıyorum, yoksa onunla birlikte vedalaşmam gereken anılarımı mı?
Sehpa belki de başımdan hiç eksik olmayan sorunlar gibi. Faydasından çok uğraştırmış olabilir. Ama yine de onunla yaşamaya alışmışım. Belki de bir eşyadan çok daha fazlası olmuş benim için.
Sonra insanlar çıkıp diyor ya:
“Hayatından seni yoran insanları çıkar!”
Ben daha evden bir sehpayı çıkaramıyorum. ????
Kalın sağlıcakla.