
Anne tokadı
MESUT NÖBETÇİGİL
Yazıma küçük bir açıklamayla başlayayım: Normalde on sene boyunca kıyafet almasam, inanın ihtiyacım olmaz. Ama şartlar mı zorluyor, yoksa alışkanlıklar mı, bilmiyorum. Ufak tefek de olsa pantolon, gömlek almaya devam ediyorum. Belki de mesele ihtiyaç değil, bize dayatılan bir döngü.
Aslına bakarsanız, futbol takımlarımızın da transfere ihtiyacı yok. Konuşacak yeni bir atmosfer kalmadı dünyada belki de. Her şey, konuşulmuş olmak, gündeme gelmek, moda rüzgarına kapılmak gibi duruyor. Bir pantolon alırken de, milyonluk transfer yapılırken de aynı rüzgar esiyor. Tüketim çağındayız. Her şey sürekli yenileniyor: modeller, trendler, uygulamalar... Akıntıya karşı duramıyoruz, deyip kendimizi akışa bırakıyoruz.
Ama sonra dönüp, “eski günler ne güzeldi” edebiyatı yapıyoruz hep beraber. Anımsayalım... Bir topumuz vardı; topun sahibi futboldan anlamasa da daimi santrfordu, kaleye asla geçmezdi. Bir tane şort, bir çift bez ayakkabıyla saatlerce sokakta top oynardık. Şimdi aynı çocuk olabilir miyiz? Hayır. Peki, eski günler güzeldi de, gerçekten bugün o şartlarda yaşamaya razı mıyız? Bence değiliz.
Üstelik şunu da rahatlıkla söyleyebiliriz: Bugün de bir sonraki kuşak için “güzelmiş” olacak. İşin böyle bir boyutu da var. Zaman akıyor, şartlar değişiyor. Biz de bu değişimin içindeyiz.
Yine de bazı şeyler, içimizde hâlâ aynı kalıyor. Tüketim çağı çılgınlığını bazen anlamakta güçlük çekiyorum. Bir örnek vereyim: Hayatımda annemden bir kez tokat yedim. O da elimde muzla sokağa çıkıp, sokakta muz yediğim için.
Kısaca anlatayım: Muzu elime alıp dışarı çıkmıştım. Pencereden annemi gördüm. Hani olur ya, çizgi filmlerde karakterler bir anda olay mahalline ışınlanır. İşte o an annemi gördüğüm anla, yanımda bitmesi bir oldu. Sonra muz bir yere, ben bir yere... İşte oradan bugüne geldik.
O günlerde muz bile sokakta gösterilmeden yenirdi. Şimdi ise her şey teşhir, her şey gösteri... Ama zaman geçse de, bazı değerler hâlâ içimizde yaşıyor.
Bunu en iyi anlatan satırlardan biri, Aydili Sanat Derneği’nden yakında kitabı çıkacak olan kıymetli şair ve ressam arkadaşım Gülgün Çankaya’nın bir şiirinde saklı. Yazımı da o dizelerle bitirmek istiyorum:
Kedi annesi
çocukken
annesiydim kedilerin
okuldan çıkar çıkmaz
yıldırım gibi yanlarında
acıkmıştır çocuklarım
annemdi
süte ekmek ufalayan
birazı da bana
içmezsem büyüyemem
geçse de zaman
değişmedi devran
her köşe başında
bekler beni kediler
– Gülgün Çankaya
Zaman değişse de, bazı sevgiler, bazı alışkanlıklar, bazı dokunuşlar değişmiyor. İnsan değişse de kalbinin bir köşesi hep çocuk kalıyor.
Kalın sağlıcakla.