MESUT NÖBETÇİGİL

Hayal kurmak: Kaybolmayan bir organ

MESUT NÖBETÇİGİL

Kullanmadıkça yok olan bir organ gibi belki… Ama kitaplar, hayal kurmayı bize yeniden öğretiyor, hatırlatıyor. Evet, hayal kurmaktan bahsediyorum.

Benim için bu farkındalık, Zabıtan Mahallesi, Kırkmeşe Sokak’ta geçen çocukluk yıllarımda başladı. Okur-yazar olmayan anne ve üvey babamla, her yaz tatilinde nineme, dayılarıma, teyzeme, bazen amcalarıma ve halama yapılan ziyaretlerle geçen yıllardı o zamanlar.

Çocukluk, iyi hatırlanır derler. Benim çocukluğum da öyle… Mahalle çeşmesinden omuzlarda küçük teneke kutularla su taşımak, tavuklara yem vermek, onları kümese toplamak, odun ve talaşı taşımak, bodruma açılan karanlık kapaktan zifiri karanlığa emekleyip odunları anneme uzatmak… Ne kadar korksam da sesimi çıkarmazdım.

Anne ve babamın, hatta komşuların şimdi angarya sayılan işlerini yapardım. “Bakkala koş, fırına tepsiyi bırak, hamur al, pişi yapacağım,” derlerdi, ben de “Tamam anneciğim” diye koştururdum.

Benim için çocukluk hiç kolay değildi. Zahmetli, hasta ve küçük, çelimsiz bir çocuk olarak çok da hesaba katılmayan biri olmak… Bir şeyleri kendiniz için yeniden inşa etmek zorunda kaldığınız yıllardı. Ben öyle yaptım ve kitaplar bana yol gösterdi.

Edebiyatın, kelimelerin dünyasında başka bir dünyanın mümkün olduğunu, hatta ondan daha hoş, daha şık, daha keyifli bir hayali keşfettim o zamanlar. Hayal etmek, kurmaca yaşamak ve yaşatmak demekti benim için. Belki de o günler yazar olmanın temel taşlarının döşendiği yıllardı.

Kurmaca hayatıma girdi ve hiç çıkmadı. Kurmaya, üretmeye, yaratmaya devam ediyorum hâlâ.

“Kurmacayı” çok seviyorum. Aslında onu yeterince kullanmıyoruz; mesela oyun kurmak. Oyunların hepsi kurmacadır. Çocukken çok aşinaydık buna; inşa etmek gibi bir şeydi. Bir şeyi yeniden kurmak, yeniden inşa etmek.

Geriye dönüp baktığımda, en çok kitap okuduğum dönemlerin ortaokul ve lise yıllarım olduğunu görüyorum. Liseden sonraki yıllar ise politik yıllardı. O zamanlar adları konmuş, davaya yönelik teorik kitaplar okuduk. Arkadaşlarla “Kim daha çok politik kitap okuyor?” diye yarıştığımız, tartışmaların eksik olmadığı zamanlardı.

Teorisi kuvvetli biri olmak istedim. Mühendislik eğitimi almak zorunda olmam, başka tür kitaplara fırsat vermedi. Sonraları ise seçerek okumaya başladım; ağırlıklı olarak öykü, anlatı ve otobiyografik eserler…

Okur-yazar olmayan anne ve babam, hayatları boyunca kitaplara, okuyanlara, makam sahibi olanlara hayranlıkla bakan, onları yücelten insanlardı. Bu açıdan onlar benim için gerçek birer rol model oldular.

“Bazı insanlar ilim sahibi olmadan, irfan sahibi olurlar” derler. Anne ve babam tam da böyleydiler.

Kalın sağlıcakla.

 

Yazarın Diğer Yazıları