MESUT NÖBETÇİGİL

İçimizdeki Çürüme ve 'Biz'in Şafağı

MESUT NÖBETÇİGİL

Mehmet Rauf’un "Eylül" romanında bir cümle yankılanır:
"Nedir bu insanın içten içe çürümesi..."
Bu derin soru, uzun yıllar öncesinden bugüne bir fener tutuyor. Eğer bir toplumda adalet zedelenmiş, samimiyet kaybolmuş, vicdan susmuşsa, orada birey de zamanla içten içe çürümeye başlar. Bu çürüme, sessiz ve derinden ilerleyen bir yangın gibi yayıldığında, nihayetinde toplumun kendisi de kül olur.

Bu toplumsal hastalığın temelinde, bireylerin “Biz” bilincinden uzaklaşarak yalnızca kendi çıkarlarını gözettiği bir bencillik yatar. Liyakatin yerini kayırmacılık, dürüstlüğün yerini aldatma, ortak faydanın yerini kişisel menfaat aldığında, toplumun temel değerleri kökünden sarsılır.

Değerler sistemimizdeki bu kayma, kurumlarımızı da işlevsiz hale getirir. Kurumlar, varoluş amaçlarından saparak içi boşalmış birer kabuğa döner. Adalet dağıtması gereken hukuk, güçlünün sopası haline gelir; bilgi üretmesi gereken eğitim sistemi ise vasatlığı yücelten, eleştirel düşünceyi körelten bir çarka dönüşür. Her şeyin kişisel çıkar ve kısa vadeli menfaat dengesi üzerine kurulduğu bu ortam, bizi hızla bir çöküşe sürükler.

Ancak Bu Çürüme, Toplumun Kaderi Değildir

Bu karanlık tablonun karşısında umutsuzluğa kapılmak en büyük hatamız olur. Çözüm, yine bireyin kendisinde, vicdanının sesini yeniden duymasında ve “ben” hapishanesinden çıkıp “biz” diyebilmesinde saklıdır. Bu, her şeyden önce bir ahlaki uyanış ve irade gerektirir.

Toplumsal bozulma nasıl ki bireyde başlayıp yayılıyorsa, yeniden doğuş da adaleti ve dürüstlüğü hayatının merkezine koyan bireylerin omuzlarında yükselecektir.

Unutmamalıdır ki, en büyük değişimler küçük, samimi eylemlerle başlar:

Elindeki çöpü çöp kutusuna denk gelene kadar sabırla taşıyanlar,

Trafikte öncelik hakkı kendisinde olmasına rağmen insanlara gönüllü olarak yol verenler,

Yerde ekmek gördüğünde kaldıranlar,

“Belki hasta vardır” düşüncesiyle gereksiz yere korna çalmaktan imtina edenler,

Birinden alacağı olduğu halde onu zora sokmamak için alacağını istemeye çekinenler,

Yüzünde tebessümle dolaşanlar,

Gittikleri piknik alanında kendi çöpleriyle birlikte gördükleri çöpleri de toplayıp çevreyi temizleyenler,

“Belki el sıkışmak istemiyordur” düşüncesiyle kadına el uzatmakta hassasiyet gösterenler...

O Şafak, O Karanlığa İnat Direnenlerin Eseridir

İşte bu insanlar, sessiz kahramanlardır. Onlar, en karanlık gecenin ardından doğacak olan şafağı müjdeleyenlerdir. Onlar, kişisel menfaatin değil, ortak vicdanın temsilcileridir.

Gelecekten, vatanından ümidini kesmeyen güzel kalpler; sakın pes etmeyelim. Gücümüz, bireysel dürüstlüğümüzün ve vicdanımızın toplamıdır.

Bu dünyayı kurtaracak olan, büyük siyasi söylemlerden çok, bu küçük ahlaki direnişlerdir.

Dayanın güzel kalplerimiz. Unutmayın ki, en karanlık gecenin ardından doğan şafak, o karanlığa inat direnenlerin eseridir.
"Biz" bilinciyle yeniden ayağa kalkacağız.

Kalın sağlıcakla.

Yazarın Diğer Yazıları