ADEM ÖRENGÜL

Devletsizlik mi, yönetim krizi mi?

ADEM ÖRENGÜL

Değerli okurlarım,

Türkiye'deki kriz yönetimi ve siyasi dinamikler üzerine derin bir endişe yaratıyor. Deprem, sel, yangın gibi afetlerde devletin gücünü kullanmadığı, örneğin doğal afetlerin en organize gücü asker kışladan çıkmıyor. Hükümetin kriz yönetimi ve seçimlerdeki tutumu! Bilinen gerçekler. Bilmeyen yok.

Türkiye, coğrafi konumu nedeniyle deprem, sel ve orman yangını gibi doğal afetlere sıkça maruz kalan bir ülke. Son olarak 2023 Kahramanmaraş depremlerinde hem insani hem de maddi kayıpları çok büyük oldu. Asker kışladan çıkmadı. Bu bir "devletsizlik krizi" iddiası, genellikle hükümetin veya devlet kurumlarının bu afetlere hazırlık, müdahale ve iyileştirme süreçlerinde yetersiz kaldığına dair bir eleştiri olarak ortaya çıkıyor.

Karadeniz Bölgesi’nde sıkça görülen seller, altyapı eksiklikleri ve plansız kentleşme nedeniyle büyük kayıplara yol açıyor. Örneğin, 2021 Kastamonu ve Bartın sellerinde onlarca kişi hayatını kaybetti. Burada da asker yok, devlet hiç yok...

Orman yangınları, özellikle yangın söndürme uçaklarının yetersizliği ve koordinasyon eksiklikleriyle gündeme geldi. Vatandaşların damacana suyla yangın söndürmeye çalışırken, asker ve devlet gene yok. Sadece bol bol konuşuyorlar. Kovan var; ne arı var, ne de bal... Bu, devletin kriz anında milletin yanında olmadığı algısını güçlendiriyor. Bu eleştiriler, devletin afetlere hazırlık, müdahale ve iyileştirme süreçlerinde yetersiz kaldığına dair bir "devletsizlik" algısı yaratıyor.

Hükümet, afetlerde genellikle hızlı bir şekilde harekete geçtiğini ve kaynaklarını seferber ettiğini belirtiyor. Ama icraat yok. Hükümet, yangınlarda uluslararası destek alındığını fakat afet bölgelerine göndermediği iddia ediliyor.

Peki hükümet neden hâlâ kazanıyor?

Tüm bu olanlara rağmen hükümet neden 23 yıldır seçim kazanıyor? "Okurum iki bakara, inanır fukara" ifadesi doğrulanır niteliktedir. Hükümetin seçim öncesi dini söylemleri ve popülist yaklaşımları kullanarak seçmen desteğini koruduğuna dair bir eleştiri doğruluyor. Örneğin, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın seçim öncesi camilerde dua etkinlikleri düzenlemesi, bazı kesimlerce manevi bir destek olarak görünüyor.

Toplumun yalnız ve çaresiz hissetmesi "devletsizlik" hissi veriyor. Çünkü devlet, çaresiz kalındığı zaman anadır, babadır. Zor durumda olduğunda insanlar devleti yanında görmezse kendisini öksüz hisseder.

Siyasi kutuplaşma, çözümün önüne geçiyor

Afet yönetimi, siyasi tartışmaların gölgesinde kalıyor. Hükümet muhalefeti suçlarken; muhalefet, hükümetin beceriksizliğini öne sürüyor. Bu, halkın devlete olan güvenini zedeliyor. Hükümet muhalefeti neden suçluyor? Devleti muhalefet mi yönetiyor?

Yangın söndürme için bütçe ayrılıyor. Ancak kullanılmadığı iddiası yaygın durumda. Peki bu iddialar doğru ise bu para nereye gidiyor? Bunu sormak bu milletin hakkı değil mi?

Devlet, halkına ne zaman görünür olur?

Sonuç olarak, önleyici tedbirlerin (bina denetimi, yangın söndürme uçakları, altyapı) yetersizliği, koordinasyon sorunları ve şeffaflık eksikliği, halkta "devletsizlik" algısı yaratıyor. Bu algı, hükümetin afet sonrası propaganda yaparak seçmen desteğini koruduğu iddiasıyla güçleniyor.

Seçimlerdeki başarı ise sadece "dua" ile açıklanamaz. Hükümetin ekonomik yardımları, seçmenlerin muhalefete güvenmemesi ve güçlü bir liderlik algısı gibi faktörler, afet yönetimindeki eleştirilere rağmen iktidarın oy kaybetmemesini sağlıyor.

Dolayısıyla bir bakanımız vardı ya... “Bakara makara.”
Bir bakara, makara...
Sonra makarna.
Bu iş tamam.

Yazarın Diğer Yazıları