ADEM ÖRENGÜL

Doğruların yalan sayıldığı bir dönem

ADEM ÖRENGÜL

Değerli okurlarım,

Doğruları söylemenin yalan sayıldığı bir dünya, gerçekten de adaletin cılkının çıktığı bir yer oldu. Gözümüzün gördüğünü, kulağımızın duyduğunu birisi çıkıp “yalan hastalığı” diye ifade ederse, kimseyi inandıramaz. Son bir yılda Türkiye’de siyaset ve adalet alanında yaşananları özetlemek gerekirse, oldukça sıkıntılı.

Herkesi ahmak mı sanıyorsunuz? Mart 2024’te yapılan yerel seçimler, Türkiye siyasetinde büyük bir dönüm noktası oldu. CHP, 1977’den beri ilk kez ülke çapında bir seçimde birinci parti çıktı ve AKP’yi geride bıraktı (oy oranı: CHP %37.8, AKP %35.5). Bu, AKP’nin 2001’den beri ilk kez ulusal bir seçimde liderliği kaybetmesiydi. CHP, İstanbul, Ankara gibi büyük şehirleri korudu. Bursa, Balıkesir, Denizli ve Manisa gibi yeni büyükşehirleri kazandı. Özgür Özel’in liderliğindeki CHP, bu zaferi “yeni bir siyasi iklim” olarak nitelendirdi. Ancak seçim sürecinde tartışmalar eksik olmadı.

Mart 2025’te İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınması ve ardından tutuklanması, Türkiye’de büyük bir siyasi kriz yarattı. İnanırsanız yolsuzluk, rüşvet, ihaleye fesat karıştırma ve teröre yardım suçlamalarıyla gözaltına alınan İmamoğlu’nun, İstanbul Üniversitesi tarafından diplomasının iptal edilmesiyle başlayan süreç, muhalefete siyasi bir hamle olarak görüldü. Hükümet ise bunu “suçla mücadele” olarak savundu. Bu olay, İstanbul’dan başlayarak ülke geneline yayılan hükümet karşıtı protestolara yol açtı. Türk lirası %14.5 değer kaybetti, BIST 100 endeksi %8.72 düştü. Özgür Özel, bu olayın ardından 2 Kasım 2025’te erken seçim çağrısı yaptı, ancak hükümetten net bir yanıt gelmedi.

Adaletsizlik boynumuzu aştı; Sinan Ateş’in öldürülmesi davasında, 2024’te 11 sanığa hapis cezası verildi, ancak azmettiricilerin dışarıda olduğu iddiaları tartışmaları körükledi.

Yargıtay’ın, Anayasa Mahkemesi’nin Can Atalay için verdiği hak ihlali kararına uymaması ve AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunması, yargı bağımsızlığı tartışmalarını alevlendirdi.

Türk lirasının değer kaybı, yüksek enflasyon ve borç yükü, 2024 ve 2025’te de devam etti. 2022’de kamu faiz borcunun anapara borcunu geçmesi, ekonomik krizin derinliğini gösterdi. İmamoğlu’nun tutuklanması sonrası piyasalardaki çalkantı, bu krizi daha da görünür kıldı. Toplumun büyük kesimi, asgari ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanırken, ekonomik göstergeler adeta “çığlık attı”.

Milli Eğitim’de yeni müfredat tartışmaları, eğitimi “ortaçağ” eleştirileriyle 2024’te gündemdeydi. Çedes gibi saçma projelerle orta çağ karanlığı okullara girdiği iddiaları, eğitimciler ve vatandaşlar tarafından protesto edildi. Ayrıca, sahipsiz hayvanlara yönelik yasa tasarısı da büyük tartışma yarattı. Sokak hayvanlarının itlafı konusu toplumsal kutuplaşmayı artırdı.

Bu olaylar için adaletin terazisi şaştı, doğruyu söyleyen vatan haini ilan edildi! İmamoğlu’nun tutuklanması, kayyum kararları ve yargıdaki tartışmalar, onun “ahlaksızları kollayan ahlaksızlıktır” sözünü destekler nitelikte.

Son olarak, son bir yıl, Türkiye’de adaletin ve siyasetin sınavdan geçtiği, ama çoğu zaman sınıfta kaldığı bir dönemdi. Yargı bağımsızlığı, siyasi hamleler ve ekonomik çöküş, halkın güvenini zedeledi. Doğruları söylemek yalan olduysa, adaleti aramak da suç sayılır hale geldi! Doğruları söylemek yalan söyleme hastalığı değildir. Herkes yerini bilmelidir.

Yazarın Diğer Yazıları