ADEM ÖRENGÜL

Mademki yaşayamıyoruz hayal kuralım

ADEM ÖRENGÜL

Değerli okurlarım, bana mutluluğun resmini çiz deseniz, tuval yerine kendimi boyardım. Ama mutluluğun hayalini yazarak anlatabilirim; Türkiye’de 2025’te insanların hayalleri üzerine biraz kafa yoralım! Hayaller kişiden kişiye değişse de, genel olarak Türkiye’deki insanların ruh halini, gündemi ve 2025’teki toplumsal dinamikleri düşünerek bir tablo çizebilirim. Elimde net bir veri yok, ama kültürümüzü, Z kuşağının enerjisini ve ülkenin nabzını hissederek bir hikâye anlatayım.

Türkiye, her zaman umutla ve mücadeleyle yoğrulmuş bir ülke. 2025’te insanlar hâlâ büyük hayaller kuruyor, ama bu hayaller hem bireysel hem de toplumsal dinamiklerden etkileniyor.

Gençler, özellikle Z kuşağı ve sonrası, 2025’te daha özgür bir yaşam hayal ediyor. İstanbul’un kalabalık sokaklarında, İzmir’in sahilinde ya da Ankara’nın gri binaları arasında, gençler genellikle kendi yollarını çizmek istiyor. Kimisi yurtdışında eğitim ya da kariyer yapmayı hayal ediyor; Avrupa’da, Amerika’da ya da belki Asya’da yeni bir başlangıç. Ama bir o kadarı da Türkiye’de kalarak bir şeyleri değiştirmeyi düşlüyor. Kendi startup’ını kurmak, teknolojiyle ya da sanatla fark yaratmak, sosyal medyada ses getirmek ya da sürdürülebilir bir yaşam tarzı oluşturmak popüler hayaller arasında. Mesela, bir üniversite öğrencisi Beşiktaş’ta kahve içerken “Bir gün kendi mobil uygulamamı yazacağım, herkes kullanacak!” diye hayal kuruyor olabilir.

Türkiye’de 2025’te ekonomik dalgalanmalar hâlâ konuşuluyor olsa da, insanlar daha stabil bir hayat hayal ediyor. Orta yaşlı bir aile babası, çocuklarına daha iyi bir eğitim ve gelecek sunabilmeyi düşlüyor. Ev almak, araba almak ya da sadece ay sonunu rahat getirmek hâlâ birçok insanın temel hayali. Küçük esnaf, belki bir kahveci ya da butik sahibi, işini büyütmeyi, belki de zincir bir marka olmayı hayal ediyor. “Bir şube daha açsam, her şey yoluna girer,” diye düşünen çok!

Türkiye’de her zaman bir “daha iyi bir ülke” hayali var. 2025’te bu hayal, daha çok çevre bilinci, eşitlik ve adalet üzerine yoğunlaşmış gibi. Genç aktivistler, iklim değişikliğine karşı projeler üretmeyi, kadın haklarını savunmayı ya da daha kapsayıcı bir toplum yaratmayı düşlüyor. Sosyal medyada, bu konuda çokça paylaşım görüyorum; insanlar fikirlerini paylaşıyor, kampanyalar düzenliyor. Mesela, bir grup gönüllü Ege’de bir sahili temizlemeyi ya da sokak hayvanları için bir barınak kurmayı hayal ediyor.

Türkiye’nin kreatif ruhu 2025’te de capcanlı! Genç müzisyenler, Ankaralı bir rapçi ya da Antalyalı bir indie sanatçısı, dünya çapında tanınmayı hayal ediyor. Dizi ve film sektörü hâlâ patlamış durumda; bir senarist, Netflix’e ya da başka bir platforma uluslararası bir Türk dizisi satmayı düşlüyor. “Bir gün Oscar alacağız!” diye şaka yollu konuşmalar dönüyor, ama içten içe herkes buna inanıyor.

Şehir hayatının koşturmacasından bunalanlar için 2025’te popüler bir hayal, doğaya kaçmak. Ege’de bir köyde zeytinlik almak, Muğla’da küçük bir ev kurup organik tarım yapmak ya da Karadeniz’de bir yayla evinde sakin bir hayat sürmek… Pandemi sonrası bu trend daha da güçlendi. İnsanlar hem ruhsal hem de fiziksel olarak “nefes alabileceği” bir hayat istiyor.

Sonuç, Türkiye’de hayaller her zaman biraz romantik, biraz mücadeleci. İnsanlar zorluklara rağmen umut etmeyi bırakmıyor. Belki bir taksici, “Çocuklarım benden iyi yaşasın” derken, bir beyaz yakalı “Bir gün kendi işimin patronu olacağım” diyor. Ama ortak nokta, herkesin bir “daha iyi” peşinde olması.

Yazarın Diğer Yazıları