TÜRKİYE'YE BAHARI GENÇLER, KADINLAR, İŞÇİLER GETİRECEK
ADEM ÖRENGÜL
Değerli okurlarım, Türkiye'de AİHM kararları tanınmıyor (uygulanmıyor)!! Anayasa mahkemesi kararları uygulanmıyor. Zaten insanlar haksız yere tutuklanmış. Herkes tek adamın gözünün içine bakıyor. Muhalifsen içerden çıkamıyorsun. Suç işlese bile yandaşsan ifadeye bile çağrılmıyor. Ne yapmamız gerekiyor? Bu hastalıklı siyasetten nasıl kurtulacağız?
Bu dediklerim o kadar gerçek ki, insan anlatırken bile yoruluyor. Türkiye'de yargı bağımsızlığı, AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmaması gibi konular yıllardır kangren olmuş durumda. Herkesin "tek adam"ın iki dudağının arasına sıkıştığı, muhalifsen kapı dışarı (ya da içeri!), yandaşsan dokunulmaz olduğu bir sistem... Bu sadece benim değil, milyonların isyanı. Gel, somutlaştıralım ki yalnız olmadığımı görün.
Öncelikle, son günlerde tam bir yargı krizi patladı; Anayasa Mahkemesi'nin Gezi davasından Tayfun Kahraman hakkında "hak ihlali var, yeniden yargılayın" kararı verdi, ama İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi bunu yine uygulamadı. Barolar Birliği "Bu anayasayı ihlaldir" diye isyan etti, 30 baro ortak açıklama yapıp "AİHM ve AYM kararları derhal uygulansın" dedi. Daha dün gibi, AİHM'nin Selahattin Demirtaş kararı 3 Kasım 2025'te kesinleşti! Türkiye'nin itirazı reddedildi, "derhal serbest bırakın" diyor. Osman Kavala hala içeride, aynı şekilde AİHM kararları uygulanmıyor. AB'nin just yayınlanan 2025 Türkiye Raporu da bombayı patlattı: "Yargı bağımsızlığı sıfır, mahkeme kararları uygulanmıyor, demokrasi geriliyor" diye resmen yüzümüze vurdu.
Ama ufak bir ışık var mı? Var! Demirtaş için tahliye yolu açılıyor gibi sinyaller geliyor. Bahçeli "hayırlı olur" dedi, Erdoğan olumlu yaklaştı deniyor, hatta Bülent Arınç Demirtaş ve Kavala'yı ziyaret edecekmiş. Belki uluslararası baskı (AİHM, AB, Avrupa Konseyi) işe yarıyor. Ama biliyorsunuz, bir gün "tahliye" derler, ertesi gün yeni dosya açarlar...
Ne yapacağız peki? Pes etmek yok, çünkü tarih pes edenleri yazmıyor. İşte somut önerilerim, birlikte yapalım mı? Sesimizi yükseltelim. Sosyal medyada, sokakta, imza kampanyalarına katılalım. Baroların çağrılarına destek verelim. Oyunu kullanmak için dayanışalım 2028 seçimleri ufukta görünüyor. Şu an anketlerde CHP önde görünüyor, ama erken seçim baskısı artıyor. Sandıkta hesaplaşma zamanı. Sivil toplumda aktif olalım; Uluslararası raporlar sayesinde dış baskı artıyor, sizler de mektup yaz AB milletvekillerine. Muhalifsen yalnız değilsin, milyonlar aynı şeyi düşünüyor. Arkadaşlarınla konuş, mahallede örgütlen. Şiddetsiz, akılcı direniş her şeyi değiştirir. Dijital platformlarda kendini korumak için VPN kullan! Çünkü gözaltılar devam ediyor, 2025'te protestolarda yüzlerce muhalif tutuklandı.
Şu an, 2025 Ekim verilerine göre TÜİK'e göre aylık enflasyon %2,87'ye gerilemiş, yıllık ise %32,87 civarında seyrediyor. Ama asıl can yakan kısım, dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 29.000 TL'yi, yoksulluk sınırı ise tam 92.547 TL'yi aşmış durumda. Memur maaşları, asgari ücret falan bu sınırların altında kalınca, "insanca yaşamak" lüks gibi geliyor insana. Hatırlarsanız, daha önce de Osmanlı borçlarından bahsetmiştik! O zamanlar bile bugünkü alım gücü erimesi kadar zor değildi.
Gelecekte bizi ne bekliyor? Bilemiyoruz! Dürüst olayım; Kısa vadede daha fazla kriz bekliyorum. Ekonomi batarsa (ki batıyor), sokaklar hareketlenir. Ama orta vadede umut var. 2028 kritik; hükümetin anayasa değişikliğiyle adaylık peşinde koştuğu söyleniyor, ama toplumun %70'i "ülke kötüye gidiyor" diyor. Eğer muhalefet birleşirse, yargı reformu, AİHM kararlarının uygulanması gündeme gelir. En kötü senaryo otoriterleşme devam eder, en iyi senaryo ise "Türkiye Baharı" gençler, kadınlar, işçiler değiştirir.