
İlişkilerde sınır koymak: Kendini korumak değil, kendini sevmek
YAREN DAĞHAN
İlişkiler söz konusu olduğunda çoğumuzun en çok zorlandığı nokta, “sınır koymak.”
Çoğu zaman yanlış anlaşılır; sınır koymak bencillik sanılır, karşı tarafı kırmak gibi algılanır. Oysa sağlıklı bir ilişkinin en temel yapı taşı, kişisel sınırların varlığıdır.
Sınır, duvar değildir
Birçok insan sınır koymayı, etrafına kalın duvarlar örmek gibi düşünür.
Oysa sınır, başkalarını dışlamak değil; kendi alanını, ihtiyaçlarını ve değerlerini korumaktır. “Buraya kadar iyi hissediyorum, bundan sonrası bana zarar veriyor” diyebilmenin adıdır.
Hayır diyebilmek, evetlerimizi daha anlamlı kılar
Sınır koyamayan kişiler, sürekli “evet” deme baskısı altında yaşar.
Başkalarını memnun etmek uğruna kendi ihtiyaçlarını görmezden gelirler. Bir süre sonra tükenmişlik, öfke ve kırgınlık kaçınılmaz olur.
Oysa gerektiğinde “hayır” diyebilmek, aslında “evet”lerimizi daha içten ve gerçek kılar.
Suçluluk değil, sorumluluk
Birçok kişi sınır koyduğunda suçluluk hisseder: “Onu kırdım mı?”, “Bencil mi oldum?”
Oysa sınır koymak, başkasını reddetmek değil; kendine karşı sorumlu olmaktır.
Eğer biz kendi ihtiyaçlarımızı yok sayarsak, ilişkilerimiz de sağlıklı kalamaz.
Sınırlar sevgiyi güçlendirir
Sanılanın aksine, sınırlar ilişkileri zayıflatmaz. Aksine, güveni artırır.
Çünkü karşınızdaki kişi, nerede duracağını, sizin için neyin değerli olduğunu bilir.
Netlik, ilişkilerde güven demektir.
Hayatın her alanında — işte, arkadaşlıkta, romantik ilişkilerde — sınırlar, sağlıklı bir denge yaratır.
Unutmayalım: Kendi alanını koruyabilen insan, başkasının alanına da saygı duyar.
Bazen en büyük sevgi, kendi sınırlarını netçe çizebilmektir.
Çünkü sınır koymak, kendini sevmektir.