
Sevgisiz büyümek
YAREN DAĞHAN
Sevgi insanın gelişimi için en önemli duygusal besindir. İnsan, hayatında sevilmek ve sevildiğini hissetmek, sarılmak, sevgi dolu sözler duymak ister. Bu durum çocukluk döneminde daha sık istenen ve özellikle o dönemde çocuğun gelişimi için göz ardı edilmemesi gereken bir durumdur. Sevgi ihtiyacı karşılanmayan çocuklar sevginin ne olduğunu, ne kadar hayatın içinde olan ve olması gereken bir duygu olduğunu anlamakta zorlanırlar. Anne babaların, çocuklarına yaşamın ilk yıllarında verebileceği en önemli şeyler sevgi, ilgi ve şefkattir. Çocukların hayata tutunabilmek için, özellikle doğumdan sonraki ilk aylarda bu duyguları hissetmeleri gerekir. Ailesinden sevgi görmeyen çocuklar, sevginin ne olduğunu bilmedikleri için hayatları boyunca sevgi arayışına girerler. Arkadaşlarında, öğretmenlerinde, partnerlerinde ve hatta neredeyse yaşamları boyunca iletişim kurdukları tüm insanlarda bu duyguyu arıyorlar. Aradıkları sevgiyi bulamayan çocuklar agresifleşerek hem kendisine hem de çevresine zarar vermeye başlar. Bu zarar fiziksel bir şiddet olabildiği gibi psikopatolojik bir hastalıkta olabilir. Çocuklarda sevgi eksikliği ihmal etme, çocuğu reddetme veya terk etme, fiziksel olarak kötü davranma, ebeveynlerin ayrılması, ebeveynlerin birinin zamansız ölümü, ebeveynlerin -özellikle annenin- bir hastalık nedeniyle uzun sürede hastanede yatması ve çocuktan uzun süre ayrı kalma gibi farklı sebeplerden kaynaklanıyor olabilir. Kendisi için en değerli varlık olan ailesinden gerekli sevgiyi görmemiş olan çocuklar, bu sevgi arayışında en büyük sevgisizliği de kendilerine yapıyorlar. Çocukluk döneminde psikolojik ve duygusal gelişimleri açısından yemek yemek kadar sevgiye de ihtiyaç duyan çocuklar bu ihtiyaçları karşılanmadığında, ailenin sonsuz sevgisinden mahrum bırakıldığında yaşadıkları sevgi eksikliğinin sonucu olarak normal dışı ilişkiler geliştirirler veya kendilerine zarar verici davranışlar sergilemeye eğilimli olurlar. Kişinin suça yatkın olmasıyla çocukluğunda sahip olduğu aile ortamı oldukça ilişkilidir. Yapılan araştırmalar çocuğun sevgisiz bir aile ortamında büyümesi, sabıkalı ebeveynlere sahip olması, aile içi şiddetin olması, çocuğa psikolojik ve/veya fiziksel şiddet uygulanması, ebeveyn ihmali, ebeveyn istismarı, ebeveynin madde kullanımı, ebeveyn yoksunluğu, ebeveynin sosyoekonomik durumu ve eğitim durumu gibi pek çok faktör aile ile suç arasında doğrudan bir ilişkinin olduğunu ortaya koymuştur. Bu faktörlerin en büyük ortak bileşeniyse sevgisizliktir. Ebeveynleri tarafından reddedilen çocukların suça eğilimlerinin, diğer ebeveyn tutumuyla ilgili faktörlere göre çok daha yüksek olduğu saptanmıştır. Tüm bunların yanısıra otoriter ebeveynlere sahip olan çocuklar da benzer şekilde sevgi hissinden mahrum kalmaktalar.
Çocuğuma neden sevgi göstermeliyim?
Ebeveynler çocuklarının ihtiyaç duyduğu her türlü desteği sağlamak konusunda özverili davranmalılar. Sevgi talep edilerek elde edilebilen bir şey değildir. Çocuklar dünyaya geldiğinde minicik bedenlerinin en saf duygu olan sevgiye ihtiyacı vardır. Aileleri tarafından aile sevgisinden yoksun bırakılan, sevgi eksikliği yaşayan çocuklar duygusal anlamda olgunlaşmamış bir birey olma eğilimindedir. Sevgiden mahrum büyümüş birey empatiden yoksun, kişiler ile ilişkilerinde sürekli güvensizlikler yaşayan, duygusal bağımlılıkları bulunan, çeşitli korkulara sahip, bencil ve kötü alışkanlıkları olan bir kişiliğe bürünmüş olacaktır. Ailesinden sevgi görmeden büyüyen çocuk girdiği her ortamda, tanıdığı her insanda bir sevgi arayışına girecektir. İnsanlar tarafından tanınma ve sevilme arayışı içinde yaşamlarını sürdürmeye devam ederler. Ve çevresindeki insanların, her kim olursa olsun, fikirlerine fazla önem verirler ve sevilmek pahasına yapmak istemedikleri şeyleri yapıp, bu hususta çeşitli davranışlar sergilerler. Ayrıca uzmanlar, sevgi eksikliği yaşayan çocukların dil problemi yaşadıklarını ve buna bağlı akademik başarısızlık sergilediklerini ifade etmektedir. Dil gelişim süreci normal çocuklara göre daha yavaş ilerleyen bu çocukların sosyal yeteneklerinin de sınırlı olduğu gözlenmiştir. Bu çocuklar sevgi içerikli davranışları genellikle olumsuz bir davranış olarak algılar ve bu yüzden çevrelerindeki insanlara karşı da pek sevgi duymazlar. Normal insanlara kıyasla duygularını sansürlemektedirler ve hastalıklara yakalanma olasılıkları daha yüksektir.
Sevgisizlik üzerine öldürücü bir deney
1944 yılında Amerika Birleşik Devletlerinde bebekler üzerinde sevgiyi esirgemeye yönelik okurken bile içimizin acıdığı akıl almaz bir deney yapılmıştır. Deneyde 40 yeni doğmuş bebek iki gruba ayrılıyor. Birinci gruptaki 20 bebeğin hem fiziksel hem duygusal ihtiyaçları karşılanıp, büyümeleri için huzurlu bir ortam sağlanıyor, ikinci gruptaki 20 bebeğin ise yalnızca fiziksel ihtiyaçları karşılanıyor. Bakıcıları onların karnını doyuruyor, altını değiştiriyor, yıkıyor ama katiyen bunlar dışında bebeklere dokunmuyor, göz teması kurmuyor ve bebeklerle iletişime geçmiyor. Bütün fiziksel ihtiyaçları karşılanan ve daima steril bir ortamda bulunan bu ikinci gruptaki bebeklerin hiçbiri fiziki olarak hastalanmıyor, buna rağmen 4 ay sonra ikinci gruptaki bebeklerin yarısı hiçbir fiziki rahatsızlıkları olmamasına rağmen ölüyor. Neden mi? Sevgisizlikten ölüyorlar. Ölen bebeklerin hepsi, ölmeden önce “vazgeçme evresi” olarak adlandırılan evreye giriyorlar. Bu evrede bebekler bakıcılarının ilgisini çekmeye çalışmaktan, ses çıkarmaktan, hareket etmekten ve hatta ağlamaktan bile vazgeçiyorlar, vazgeçme evresinin hemen ardından da ölüyorlar. Çalışma daha fazla kayıp vermemek adına hemen sonlandırılıyor. Sağ kalan bebekler hemen normal bir aile ortamına alınıyorlar. Fakat bu, bebeklerin hayatta kalmasına yetmiyor ve o bebekler de ölüyorlar. Çünkü normal aile ortamına alınmadan önce vazgeçme evresine giriyorlar. Okurken bile içimizin acıdığı bu deney adeta bir ders niteliği taşıyor.
Sevgi eksikliğini gidermek için neler yapabiliriz?
Sevgi, bir çocuğun hayatta tadabileceği en güzel şeydir. Buna rağmen günümüzde sevgisiz büyüyen, ailesinden adeta sevgi dilenen çocuklar ne yazık ki yok değil. Sevgi görmeyen çocuk ebeveynlerinin kendisini kabul etmediğini, yaptığı hiçbir şeyin ebeveynleri tarafından kabul edilmesi için yeterli olmayacağını düşünür. Kendini suçlar ve bu yoksunluğun sebebinin kendisi olduğunu düşünür, hatayı kendinde arar. Anne babaların bu sevgi noksanlığı probleminden kaçınmak için çocukların ilgi alanlarını iyi bilmeleri ve dünyanın gerçeklerinin farkında olmaları gerekir. Burada en önemli nokta, çocuklarıyla sağlıklı ilişki ve iletişim kuran ebeveynler olmak, çocuklara sadece fiziksel olarak değil, duygusal olarakta verebileceğinin en iyisini vermeye çalışmaktır. Bu yüzden çocuklarınızla iyi bir iletişim kurun, onların karşısında iyi bir dinleyici olun, fikirlerine önem verin ve isteklerini imkanlar doğrultusunda karşılamaya çalışın. Çocuklarınızla kaliteli vakit geçirin, birlikte oyunlar oynayın, gezintiye çıkın. Sevginizi gösterme konusunda kendinize bir sınır koymayın ve çocuğunuzun sizin yanınızdayken her zaman güvende ve sevildiğini hissetmesini sağlayın.